24 Aralık 2013 Salı

BAZEN GELİYORLAR


Gerçeği severim. Her haliyle. Acı da olsa güzeldir. Öğrenilmiş mutsuzluk gibi mesala. Her kaybedişin sebebidir. Bazen mutsuzluk kocaman dev ayaklarıyla ses çıkara çıkara gelir de duymazlıkdan gelirsin. Onun gibi biraz. Gerçek hayatta kimseye benimle mutsuzluğa da var mısın diyemezsin zaten. Hayat kısa, hem kim mutsuz olmak ister ki. Seçenek çok, aşılması gereken dağlar kimseye çekici gelmez. Asla kimseyi suçlayamazsın. Kimse suçlu değil. Biraz mutlu olmayı istemek kimsenin suçu değil. 











28 Ağustos 2013 Çarşamba

SONRA BİR AN

İnsanlar konuşuyordu, eğleniyordu kimileri hepsinin aklında başka sorular. Barın en köşesinde en eğreti durandı. Barda durum tespiti yapan şarkıları geçirdi aklından. Hepsini ne çok sevdiğini hatırladı. Barda yalnız oturunca ilham mı geliyormuş dedi tespitin dibine vurunca. Canını sıkan neyse unutmak için iç sesi gevezelik yaptı belki de. Çok övüp göklere çıkardığı yalnızlık anlayışı elinde patlamıştı. Gene de savundu bir süre içinden. Yalnızken durup düşünmeye daha çok vakit oluyor dedi sadece. Sonra bir daha yalnızlık hakkında atıp tutmaması gerektiğine kanaat getirip kapattı konuyu. Korktuğu her şeye efelik yapıp geri püskürteceğini sanan aklına şaştı. Tüm büyük sorunlara siktiri çekip bir avuç suda boğulmasına şaştı. Küçük Prens'in koruyup kolladığı çiçeği geldi aklına hayal meyal ne diyordu; 'Gülünü bunca önemli kılan, uğruna harcadığın zamandır.' Harcanan ne varsa yazık olmuştu. Sonra bir an hatırladı vazgeçmek olmazdı.

18 Ağustos 2013 Pazar

İNADIN BOKA SARMASI

Ben üzüldüğümde bütün dünya üzülsün istiyorum. Sevdiklerimin canını yakmak istiyorum. Çünkü en çok onlara kızıyorum. Beni ben anlatmadan anlayabilirler sanıyorum. Canım yanarken aslında sessizce çağırıyorum ama sesimi kimseye duyuramıyorum. Dünya üzerinde katlanılması en zor huydur inadının boka sarması. Bilenler bilir inadından gebersen de doğru yolu bilsen de gidemezsin. Elin, kolun, dilin bağlanıverir. En fazla seni kolundan tutup sarsacak biri gelirse yada çok fazla ileri gidip artık insanlara haksızlık ettiğini anladığında durursun. Bodoslama uçurum aşağı gidene kadar hiç kimse durduramaz yani. Bu yanım büyüyemeyen, söz dinlemeyen pislik bir çocuk

15 Ağustos 2013 Perşembe

MARİA BUNLARI DER MİYDİ?

Diğer insanların fikirlerinden etkilenmeyen insanlara hep gıptayla bakmışımdır. Aslında insanların bir kısmı gerçekten kimseyi pek fazla önemsemeden bildiğini okuyanlar, diğer yarısı da bunu yaptığını söyleyenlerden oluşmuyor mu? Bence öyle ama kimse bu gerçeği kabullenmek istemiyor. İnsanların fikirlerini önemsemek, ne kadar ya da nereye kadar önemli acaba. Pek tabi bunun da bir sınırı olmalı. Peki 'insanlar bana böyle davranabiliyorsa demek ki ben de bir sorun var 'mantığı ne kadar sağlıklı? İnsandan bahsediyoruz, yeryüzünün en defolu varlığından. Kendimize bile dürüst olamazken, bir başkasına nasıl vicdanımızın temiz yüzünü açabiliriz. İnsanın haslığına, samimiyetine ne şekilde güvenebiliriz bilmiyorum. Gün gelir en olmadık yerde en olmadık zamanda öyle bir şey söylerler ki kendinizi korumak için ördüğünüz tüm duvarları yıkılıverir. Çocuklaşırsın ve çocuk olmaktan en çok o zaman utanırsın. Sen değil miydin büyümek için onca zahmete katlanan.. Üzülmek de değil kırılmak da. Bence bu duygunun asıl adı mahzunlaşmak. Üstelik en çok çocuk olmak istediğin zaman çocuk da olamazsın. Çocukluğunu sattın çünkü. Büyümek için sattın. Ne kaldı elinde, toparlaman gereken bir ruh hâli ve sabitlemen gereken bir gülümseme. Gülmelisin çünkü insanlar dertlerinle uğraşmaz. Kendi kafalarına göre yorum yapar ama nasılsın diye sormaz. O yüzden değil midir mahzunlaştığında kimsenin kapısını çalmazsın. Korkarsın çünkü insanlar güçsüzleri sevmez. Ne zaman mahzunlaşsan seni avutacak bir omuz araya araya, sahte gülüşüne tav omuzlara düşersin. İnkar etme çocuk düştün, kalktın. Dünyanın pek sevilesi bir yer olmadığını ama seni de yıldıramayacağını kanıtladın.

6 Haziran 2013 Perşembe

UZAYLI DEĞİL YA BU ADAM

Merak etmek insanı canlı tutar derler ama çok da lazım değil bence. Başına iş alırsın en fazla. Bir insanı merak etmek ise konu, o zaman çabuk kaç diyorum. Merakını yenince yurda dönüş yaparsın, o derece:) Ağaç olsun, kuş olsun git öğren ama insanı nasıl öğreneceksin. Klişe yöntemler ya seni kesmez ya da büyük ihtimal beceremezsin. O zaman kolundan tutup konuşturmak istersin, anlatsın sana kendini. Senin şekillendirdiğin gibi değilse de seversin. Sana inat kendi olduğu için daha çok seversin hem de. Gülüşünü bile tam olarak bilmiyorsundur mesela. Dudaklarının aldığı şekli, aniden ciddileşince kalan izi, hiç birini bilmiyorsundur. Kızınca mesela o zaman nasıl yüzünün çizgileri? Tüm bunları öğrenene kadar bakmak istiyorsundur ama kimseye uzun süre bakamıyorsundur. Olamaz mı? Olabilir. Senden uzaklaşınca uzaylılar mı kaçırdı acaba diye telaşlanıyorsundur belki. Bu da mı olamaz? Olabilir. Tek manyak sen değilsindir. Muhtemeldir.

27 Şubat 2013 Çarşamba

KİŞİSEL ZIRVALAMALAR

Hayatta herkes kendine bir yol tutturmus, oradan gidiyor belli ki. Gunu geldiginde, sen de kendi yolundan gitmek istedigini anladigin vakit, gercek manasiyla buyumus oluyorsun. İste o zaman ortaya iki sey cikiyor. Sancili bir surec ve kocaman bir soru isareti. Yol meselesini erken kavrayip, istedigi yolda ayagina cakil tasi bile takilmamiscasina kosar adim yuruyenlerin hikmetini henuz cozemedim. Ama secilen ya da onunuze cikan yolda yururken aslinda o yola ait olmadigini hissedenlerdenseniz, isler tamamen karisiyor. Kosebaslarindan cikan cikmaz sokaklarin varligindan haberdar oluyorsunuz. Sizi de masallardaki gibi izini bulmak istediginiz yola attiginiz ekmekleri yiyen, acimasiz kuslar karsiliyor. Tam da o zaman giris tabelanizi goruyorsunuz; labirentine hosgeldin :)